Page 41 - ESOGÜ HABER PDF

Basic HTML Version

•Biraz
da
“Hatt-ı
Murat”tan
bahsedelim. Bundan sonra sizin
adınızla anılacak olan bu yöntemin
Kat’ı sanatına getirdiği yenilik nedir?
Hatt-ı
Murat,
kat’ı
sanatıyla
özdeşleşmiştir. Temelde aynı şeydir
fakat biz bu işe başladığımızda
kabul görmedik. Deriden kat’ı mı
olurmuş, gibi tepkilerle karşılaştık.
Buna
rağmen
biz
sanatımızı
yapalım, eserlerimizi sergileyelim,
büyüklerimiz de buna bir isim verir
dedik. Sonraları da Hatt-ı Murat
ismini kullanmaya başladık ve bu
isimle tekniğin yurt içi ve yurt dışı
patentlerini de aldık. Hatt-ı Murat’la
yola çıktık ama artık bu teknik kat’ı
sanatındadakabul gördü. ŞimdiHatt-ı
Murat isminden ziyade “kat’ı sanatı
deri hat eserleri” olarak sergiliyoruz
tablolarımızı. Kimse tarafından kabul
görmek, görmemek gibi bir kaygımız
hiçbir zaman olmadı elbet. Biz sadece
gönlümüzü koyduk bu sanata. Çok
şükür 21. sergiye kadar geldik, daha
da devam edeceğiz.
“Niyetimiz ardımızda hoş bir sada
bırakmak…”
•Kat’ı eserlerine baktığımızda pek
çok motifin, figürün kullanılabildiği
bir çeşitlilik görüyoruz. Siz hangi
motifleri kullanıyor, eserlerinizde neyi
tablolaştırmayı tercih ediyorsunuz?
Arapçayı, Arap harflerini çok
sevdiğimi söylemiştim. Fakat bu
konuda eğitimdeolmasına rağmenbir
hattat değilimmaalesef. Tablolarımda
da ayetleri işliyorum; işlemeye özen
gösteriyorum. Hepsinde bir ayet
yahut bir hadis vardır. Arkamızda
kalıcı güzel eserler bırakmak, bir hoş
sada bırakmaktır bizim niyetimiz.
•Kat’ı
sanatının
geleneklerinden
bahsedecek olursak; kat’ıda usta-çırak
ilişkisinden bahsetmek mümkün mü?
Sizin bir ustanız var mıydı?
Benim elhamdülillah bir ustam yok.
Olmamasından da gurur duyuyorum.
Ancak şunu da belirtmem gerekir;
rahmetli babam çok iyi bir ustaydı.
El işçiliklerinde çok başarılıydı.
Ahşapta, inşada… Giriştiği her işte…
Ben de Haymanada altı çocuklu bir
ailenin ortanca çocuğuydum. Dar
gelirli bir aileydik ve bugünün şehir
hayatının imkanlarından bahsetmek
o dönemlerde mümkün değildi elbet.
Biz kendi oyuncağımızı kendimiz
yapardık. Elimize ahşabı alıp bıçakla
oyuncağımızı oyardık. Sanıyorum
böyle böyle babamdan el aldım, o
günlerden kaldı el becerisi.
“Gençler sabırsız; geleyim, kapını
aşındırayım diyecek bir çırak yok.
Gençlerden
talep
var.
Ama
günümüzde çıraklık bana çok
gerçekçi gelmiyor. Çünkü bu işte esas
olan gönül vermektir. Ben 19 yıldır
pişiyorum. Hala da ham olduğumu
düşünüyorum. Oysa bugün gençler
çıraklığa niyet ettiğinde işin kolayını
öğrenmeye, hemen kendi yerini
açmaya çalışıyorlar. Gençlerde sabır
yok. Onunda ötesinde bu işe gönlünü
verecek genç yok. Öyle bir genci
gördüğümüzde biz onu anlarız zaten.
Ancak geleyim, kapını aşındırayım
diyecek bir çırak yok bugün. Öyle
birisi mutlaka çıkacaktır. Biz de
bekliyoruz. Bir yandan da kızımı
yetiştiriyorum. Asistanlığımı o
yapıyor.
•Türk el sanatlarının geleceğini nasıl
görüyorsunuz.
Şu anda bu konuda parlak bir
dönemden
geçiyoruz.
İnsanlar
bilinçleniyor, belediyeler, bazı kurumlar
Türk sanatlarına ilgi gösteriyor. Benim
başkanı olduğum Anadolu Geleneksel
El Sanatları Derneği de faaliyetlerini
yürütüyor. Ah, bir de insanlarımızın
alım gücü olsa… Sanatkârlar o zaman
gerçekten ihya olacak ama maalesef
bunun için insanların sanata bütçe
ayırabilmesi, bir esere sahip olduğunda
ona bakıp haz duyabilmesi gerekir.
Marifet iltifata tabiidir!
•Bize vakit ayırdığınız için çok
teşekkür ederiz.
Benteşekkürederim.Özellikledebizlerle
birlikte bu organizasyonu gerçekleştiren
Eskişehir İl Müftülüğü’ne, Eskişehir
Osmangazi Üniversitesi’ne, Anadolu
Üniversitesi’ne buradan teşekkürlerimi
iletiyorum.
41
Röportaj